1992-1994 yılları arasında Cizre'de Jitem tarafından katledilenlerin davasında ,sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verildi.1992/1994 yılları arasında Cizre'de işlenen 20 cinayetle ilgili Diyarbakır 6.Ağır Ceza mahkemesinde açılan Jitem davasına devam edildi. Duruşmada katledilenlerin yakınları müşteki sıfatı ile dinlendi.Seyran BİNZET, Huhi UYKUR, Harun PADIR, Abit ÖZMEN, Emine ÖZER, Susin ADAK, Cevahir DANIŞ, Medine AYDIN, Tahir ÖZDEMİR ve Ayten DÜDÜK'ün hazır oldukları anlaşıldıktan sonra. Duruşmada ilk olarak dinlenen Mağdur Ayten DÜDÜK " Abdulhamit DÜDÜK benim eşim olur, benim eşim ticaret amaçlı olarak Irak'a gidip gelmekteydi, ancak ne amaçlı ticaret yaptığını bilmiyorum, ölümünden önce Türkiye'ye giriş yaptığında sabah saat 10.00 sıralarında bana telefon ederek Türkiye'ye giriş yaptığını ve eve geleceğini söyledi, aynı günü akşamleyin tekrar beni telefonla aradı ve eve geleceğini söyledi, ben kendisine telefonda niçin eve gelmekte geciktiğini sordum, oda bana Cizre köprüsünde askerlerin kendisini yakaladıklarını karakola götürdüklerini üzerinde dolar olduğunu ve bu dolarları saydıktan sonra kendisini serbest bıraktıklarını söyledi, telefon ettiği sırada kendisini serbest bırakıldığı için telefon edebildiğini söyledi, ancak daha sonra bir daha kendisinden haber alamadım, eve geleceğini söylediği halde gelmedi, aradığı gecenin ertesi günü karakoldan kesin olmamakla birlikte ağabeyim Hacı Menduh'u aramışlar, ağabeyimin oğlu da bana gelerek eşim Abdulhamit DÜDÜK'ün öldüğünü haber verdi, ben eşimin nasıl ve niçin öldürüldüğünü bilmiyorum, ancak ben kaynım Hacı Nuri DÜDÜK'e eşimin ölümü ile ilgili olarak araştırma yapıyormusun diye hep sorardım, oda bana araştırıyorum ancak anladığım kadarıyla ölümünde hükümetin ve itirafçıların bir parmağı olduğunu düşündüğünü bu yüzden gücünün yetmediğini bana söylüyordu, dedi. Katledilenlerden Ramazan Uygur'un eşi olan Huhi UYKUR ise " eşimi Kamil ATAĞ ve oğlu Temer ATAĞ ve Kukel ATAĞ öldürmüşlerdir, olay yerinde oğlum İsmet UYKUR ve kaynımın oğlu Muhammet (Mehmet) UYKUR varmışlar, ben onların bana söylemesi nedeniyle Ramazan'ı bu kişilerin öldürdüğünü bilmekteyim, şikayetçiyim davaya katılmak istiyorum dedi. Öldürülen İzzet Padır'ın oğlu Harun PADIR ise " olay tarihinde öğle ile ikindi arasında büyük bir askeri birlik köye geldi, köylüleri köy meydanında topladılar, kimlik kontrolü yaptılar, askeri birliğin içerisinde sivil kişilerde vardı, Harun PADIR'ın kim olduğunu sordular, bunun üzerine ben, benim dedim, bana babamın nerede olduğunu sordular, bende Silopi'ye gittiğini söyledim, bu soruyu bana soran Adem YAKİN'di, ben o tarihte soruyu soran kişinin isminin Adem YAKİN olduğunu bilmiyordum, ancak bu ismi duymuştum, daha doğrusu ismini ben Bedran olarak biliyordum, ancak yaklaşık bir yıldır soruya soran kişinin Adem YAKİN isimli kişi olduğunu anladım, benim cevabım üzerine Adem YAKİN komutanına dönerek " komutanım bunu tutuklayalım babası gelene kadar, teröristlerde böyle yapıyor " dedi, daha sonra amcam Abdullah ÖZDEMİR ile beni gözaltına aldılar ve bir arabaya bindirdiler, bizimle birlikte araba hareket etti ve köyden çıktıktan yaklaşık 200 metre kadar sonra babam İzzet PADIR Silopi'den bizim gittiğimiz yönün karşısından geldi, bunun üzerine babamın içerisinde bulunduğu arabayı askerler durdurdular, ancak bizim içerisinde bulunduğumuz araç yoluna devam etti, bizi Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürdüler, bir süre sonra babamı da ilçe jandarma komutanlığına getirdiler ve babam bize kendisini de bir panzere attıklarını ve getirdiklerini söyledi, biz o gece ben, babam, amcam Abdullah ÖZDEMİR ve Ebubekir DÖKMEN isimli bir kişi ile beraber nezarethanede kaldık, sabahleyin beni ve Ebubekir DÖKMEN'i serbest bıraktılar, ancak serbest bıraktıkları sırada gözlerimiz kapalıydı, bizi bırakan kişiye babam ile amcam Abdullah'ın nerede olduklarını sordum, o da bana sen çık daha sonra onları da bırakacağız dedi, bu sırada gözlerim kapalı olduğu için konuşan kişinin kim olduğunu bilmiyorum, bunun üzerine dışarıya çıktım ve nizamiye kapısında Ebubekir DÖKMEN ile birlikte beklemeye başladık, bizi erken bir saatte bırakmışlardı, ikimiz saat 10.00 ile 11.00 sıralarına kadar bekledik, ancak herhangi bir bilgi alamadık, içeriye girerek haklarında bilgi almak istedim, ancak askerler komutanın emri olduğundan bahisle bizi içeriye bırakmadılar, dışarıda beklerken amcam Tahir ÖZDEMİR yanıma geldi, ben amcam Tahir'e savcılığa gidelim dedim, ancak amcam ben savcılıktan geliyorum tekrar gitmemize gerek yok dedi ve ayrıca savcının kendisine " benim elimde yapabileceğim hiçbir şeyim yoktur, herşey Cemal TEMİZ'ün elindedir, ister tutuklar ister serbest bırakır " şeklinde beyanda bulunduğunu söyledi, daha sonra üçümüz birlikte ilçe jandarma komutanlığının önünde akşam saatlerine kadar bekledik, hava kararınca bizde korkmaya başladık ve oradan ayrıldık, ertesi günü sabahleyin pekçok kişi karakolun önüne geldi, ancak nizamiye kapısının önüne yalnızca ben gittim, içeriye girmek istediysem de yine nöbetçi askerler tarafından içeriye alınmadım, akşama kadar beklediysem de yine hiçbir bilgi almadım ve tekrar eve gittim, o tarihten bugüne kadar babamdan herhangi bir bilgi alamadım, bugüne kadar cesedi dahi bulunmamıştır, Biz karakola alındığımız andan itibaren gözlerimiz kapatıldığı için karakolda konuşup muhatap olduğum kişilerle ilgili olarak bilgi vermem mümkün değildir, ayrıca gözaltında tutulduğumuz süre içerisinde bizden herhangi bir imza almadılar ve herhangi bir şekilde ifademize başvurmadılar, ben niçin gözaltına alındığımızı da bilmiyorum, ayrıca bizim hiç kimse ile herhangi bir husumetimiz yoktur, ayrıca gözaltına alınma olayından sonra bize hiç kimse tarafından herhangi bir şekilde bilgi verilmedi, ancak bu olaydan iki ay kadar sonra Abdullah ÖZDEMİR'in annesi ile babam İzzet PADIR'ın annesini ilçe jandarma komutanlığından çağırdılar, daha sonra kendilerinden öğrendiğime göre bazı kağıtlara parmak basmışlar, ancak bildiğim kadarıyla kendilerinin okuma-yazmaları olmadığı için parmak bastıkları kağıtta ne yazıldığını bilmiyorlarmış, ayrıca ben biraz önce ismini vermeyi unuttum, köye gelenlerin içerisinde Abdulhekim GÜVEN'de vardı, ayrıca şunu da ilave etmek istiyorum ki anlattığım olaydan yaklaşık üç ay kadar sonra beni tekrar Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürerek gözaltına aldılar, ben bir gece yine karakolda kaldım, karakolda kaldığım süre içerisinde babamı sordum, ancak gözüm kapalı olduğu için kimlerle muhatap olduğumu bilemiyorum, ancak bana muhatap olduğum kişi tarafından "bu iki şahsın adını bir daha ağzına alırsan, senin kelleni gövdenden alırız ve seni de o yolda göndeririz" şeklinde beyanda bulundu, daha sonra ertesi günü sabahleyin beni serbest bıraktılar, ayrıca failler kim olursa olsun sanık Cemal TEMİZÖZ'ün faillerin kim olduğunu açıklamasını istiyorum, dedi. Cinayete kurban giden Abdullah Özdemir'in oğlu ABİT ÖZMEN ise " ben olay tarihinde 10 yaşındaydım, ancak bazı şeyleri hatırlamaktayım, o gün babamla beraber evin içerisinde oturmaktaydık, daha sonra köyümüze askerlerin gelmişler ve bütün köylüleri köy meydanında topladılar, askerler tarafından köyün etrafı sarılmıştı, babam Abdullah ÖZDEMİR ile Harun PADIR'ı tutukladılar, yanlış hatırlamıyorsam bir kişiyi daha tutuklamışlardı ancak onun kim olduğunu bilmiyorum, gelen askerlerin arasında sivil giyimli kişilerde vardı, babam ile Harun'u aldıktan sonra amcam Tahir ÖZDEMİR'e gelenlerin kim olduğunu ve tanıyıp tanımadığını sordum, amcam Tahir'de bana Cizre ilçe jandarma komutanlığından geldiklerini, aralarındaki sivil giyimli olanların Abdulhekim ile Bedran olduğunu söyledi, ben bu kişileri o zaman tanımıyordum, sonradan bu kişileri tanıdım, ancak aradan 16 yıl gibi uzun bir zaman geçtiği için şuanda duruşma salonunda bulunan Adem YAKİN ile Abdulhekim GÜVEN'in gelen o kişiler olup olmadığı konusunda teşhis yapmam mümkün değildir, benim bu olayla ilgili olarak ayrıca bildiğim ve duyduğum şey tutuklanan kişilerin Cemal TEMİZÖZ'e götürüldüğüdür, şikayetçiyim ve davaya katılmak istiyorum dedi. Daha sonra dinlenen mağdur SUSİN EKİNLER ( ADAK ) ise öldürülen İbrahim Adak'ın eşi olduğunu söylerek " eşimin abisi Suphi ADAK inşaat mühendis idi ve eşimde onunla birlikte çalışmaktaydı, olay tarihinde Cizre ilçe merkezinde nehir kenarında bulunan İmam Hatip Lisesinin inşaatında çalışmaktaydılar, ölümünden iki gün önce eşim eve geldiğinde kendisini jitemin takip ettiğini geniş bir alandan geldiği için takip edenlerden kurtulabildiğini söyledi, bu konuşmamızdan 3-4 gün sonra eşim ortadan kayboldu, kendisini aradıysak da 45 gün bulamadık, çobanlar eşimin cesedini bulmuşlar ve kayın babama haber vermişler, daha sonra Devlet görevlileri tarafından eşimin cenazesi hastaneye getirildi, eşimin kaybolduğu dönem içerisinde Emniyet ve Kaymakamlıktan eşimi araştırdık ancak izine rastlayamadık, daha sonra cesedini hastaneden alarak mezarlığa götürüp gömdük, eşimin öldüğü tarihte 4 yıldır kendisiyle evliydik ve bir oğlumuz vardı, şikayetçiyim davaya katılmak istiyorum dedi. MAĞDUR MEDİNE AYDIN ise Maktül Mustafa AYDIN benim eşim olur, biz köyde bulunduğumuz bir gün askerler geldiler ve bize Kürtçe ismi Seraf olan köyü terk edin dediler, bunun üzerine biz o köyü terk ederek karakola yakın olan ve Kürtçe ismi Behmur olan köye göç ettik, göç ettikten 10 gün sonra askerler köye geldiler ve Mustafa AYDIN'ı karakola davet ettiler, daha doğrusu köye gelerek eşim Mustafa AYDIN ile eşimin akrabası olan Arafat AYDIN ismindeki kişiyi sabah saatlerinde karakola götürdüler, geceleyin eve gelmediler, bunun üzerine ertesi günü kayın babam Mahmut AYDIN eşimi ve Arafat'ı sormak amacıyla karakola gitti, o tarihte karakolda görev yapan subayın ismi Cihan idi, kayın babam aynı gün tekrar eve geldi ve kaynım olan Ramazan AYDIN'a karakolda yiyecek ve içecek olmadığını ve eşim ile Arafat'a yiyecek içecekler götürmesini söyledi, bizde yiyecek ve içecek bir şeyler hazırladık ve Ramazan ve Mehmet ÖZDAL ile gönderdik, aynı gün ikindi saatlerinde Ramazan götürdüğü yiyecek ve içeceklerle beraber geri döndü, geri döndüğünde kendisine yiyecek ve içecekleri niçin getirdiğini sorduk, söz konusu yiyecek ve içecekleri vermelerine müsaade etmediklerini ayrıca Mustafa AYDIN ve Arafat AYDIN'ı karınca yuvasına oturtmuş olduklarını ve kendilerine işkence yaptıklarını ve bu durumu bizzat kendisinin gördüğünü bize söyledi, 3 gün sonra askerler tekrar köyümüze geldiler ve Mustafa'nın ayağının kırık olduğunu almamızı bize söylediler, bunun üzerine ben, kayın babam, kaynanam başta olmak üzere hep birlikte Cebbar isimli soy ismini bilmediğim ve şuanda ölmüş olan kişinin evine gittik, doğrudan Cebbar'ın evine niçin gittiğimizi şuanda bilemiyorum, her ne kadar biraz önce askerlerin köye geldiklerini ve Mustafa'nın ayağının kırık olduğunu ve almamızı bize söylediklerini söylemiş isem de, bize haber getiren ve Mustafa'nın ayağının kırık olduğunu söyleyen kişi Habip idi, Habip aslında Mustafa'nın ölmüş olduğunu ve Cebbar'ın evinde olduğunu biliyormuş, ancak bize bunu baştan söylemedi, biz daha sonra Cebbar'ın evine gittiğimizde eşim Mustafa AYDIN'ın ölmüş olduğunu gördük, benim kocam işkence ile öldürülmüştü ve Cemal yüzbaşı tarafından herkesin gözü önünde öldürülmüştür ve cesedi Cebbar'a almasını söylemesi üzerine ceset Cebbar tarafından işkencenin yapıldığı yerden alınarak evine götürülmüş, ayrıca işkence yapıldığı sırada Cebbar'da oradaymış, ayrıca Ramazan AYDIN ile yiyecek içecek gönderdikten sonra Ramazan geri döndüğünde işkence yerinde Bedran, Hakim ve Hıdır'ın işkence yapan kişiler olduğunu bize söyledi, ben eşimin rapor aldırılmak üzere mezardan çıkartılan kemiklerini de istemekteyim, şikayetçiyim dedi. Yine öldürülenlerden İbrahim Danış'ın kardeşi CEVAHİR AYAS ise " kendisi öldüğü tarihte 2 yıllık evliydi, ancak çocuğu yoktu, ben olay yerinde değildim, Akçay köyünde oturmaktaydım, kardeşim İbrahim DANIŞ Cizre'de bir inşaatta çalışmaktaydı, annemden ve kardeşimden duyduğuma göre kardeşim İbrahim DANIŞ'ı yakalamışlar ve Cizre ilçe jandarma komutanlığına götürüp 2 gün burada tutmuşlar, üçüncü günü sabahleyin annem keçisine yem vermek için gittiğinde kardeşim İbrahim DANIŞ'ı elleri arkadan bağlı bir şekilde eve getirmişler ve evde arama yapmışlar, daha sonra ise İbrahim DANIŞ'ı geri götürmüşler, götürdükleri aynı gün bir sığınakta kardeşim İbrahim altına bomba konulmak suretiyle öldürülmüş, annem peşinden gitmedi ancak daha sonra öldürülüğü sığınağın bulunduğu yere gittiğinde kardeşim İbrahim'in ceketinden bir parçayı görmüş ve daha sonra hemen eve geri dönmüş, benim kardeşim öldükten sonra altında iki tane mayın patlatılmış, şikayetçiyim davaya katılmak istiyorum"dedi. Mağdurların dinlenmesinden sonra sanık müdafileri mahkemenin görevsizliği yönündeki daha önce reddedilen itirazlarını yineleyerek, dosyanın bir suretinin Askeri yargıtay Başsavcılığına gönderilmesine ve Uyuşmazlık Mahkemesinden karar alınmasını talep ettiler. Katılan vekilleri ise bu talebe cevap vermek için süre talebinde bulunduktan sonra, dosyada 20 cinayet yargılama konusu olduğunu, ancak suça iştirak halinin tüm sanıklar yönünden net bir şekilde tarif edilmediğini, soruşturma ve kovuşturma sırasından bazı sanıkları yönünden iştirak halinin halinin net olarak ortaya çıktığını, bu konuda haklarında iddianamede suçlama olmaması nedeniyle ek savunma verilmesini talep ettiler. sanık vekillerinin tahliye taleplerinin ardından , sanıkların tutukluluk halinin devamına, duruşmaya gelmeyen mağdurları beyanlarının alınması için talimat yazılmasına , Tanık Mehmet Nuri BİNZET'in halen hükmen tutuklu bulunduğu cezaevinden Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevine naklinin istenilmesine ve nakledildiğinde tanık olarak dinlenilmek üzere mahkememizde hazır edilmesinin istenilmesine ve diğer eksikliklerin tamamlanması için 21 maddelik ara kararı açıklayan mahkeme duruşmayı 2 Nisan 2010 tarihine bıraktı.
|
3467 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |