Prof.Dr. Ahmet İnsel Polis Devletinde organize işlerPolis devletinin makbul yurttaşı, kendine rakip olarak gördüğü insanı bir bahane bulup polise ispiyonlar. Polis devletinin mekanizmalarını kendi çıkarları için kullanmaya çalışır. Bunu yaparken, polis devletini besler AHMET İNSEL (Arşivi) Polis devleti, yurttaşların her an ve herhangi bir nedenden güvenlik güçlerinin soruşturmasına, hukuk dışı muamelelerine maruz kalabildikleri bir rejimdir. Bu düzen içinde, açık baskı ve şiddet kadar, sinsi bir pıstırma ve yıldırma mekanizması da işler. Telefonların dinlendiği, yazışmaların izlendiği herkesin malumudur. Herhangi bir nedenle polis devletinin bekçilerinin aykırı bir durum olarak algılayacakları gayet masum bir hareketinizden dolayı fişlenebileceğinizi, belki soruşturmaya uğrayacağınızı, hafif veya ağır bir ceza alabileceğinizi bilirsiniz. Polis devletinin ekonomisi, en ufak bir aykırılığı, muhalif olarak algıladığı masum bir tavrı, dengesiz bir güç kullanımıyla bastırmak, sindirmek üzerine kuruludur. Amaç sadece "suçlu"yu yakalamak değil, aykırılığı, muhalefeti niyet aşamasında yok etmektir. Konuşanı susturmadan daha önemli olan, insanları konuşmaktan, düşünmekten caydırmak, yetkili makamların dur dediği yerde durur, yürü dediği yerde yürür kılmaktır. Gerçek bir polis devletinde yaşayan yurttaşlar, gri renktedirler. Omuzlarını biraz yukarı çekerek yürürler. İnsanlarda, kentlerde, yaşam alanlarında tam olarak tarif edemediğiniz bir ürkeklik hakimdir. Herkes için diğeri, hatta yakını veya arkadaşı bir tehlike kaynağıdır. İnsanların birbirlerine olan güveni azaldıkça, polis devleti güçlenir. Polis devletinin makbul yurttaşı, kendine rakip olarak gördüğü insanı bir bahane bulup polise ispiyonlar. Polis devletinin mekanizmalarını kendi çıkarları için kullanmaya çalışır. Bunu yaparken, polis devletini besler. Türkiye'de tam anlamıyla böyle bir polis devletinde yaşamıyoruz. Yaşadığımız dönemler oldu. O karanlık 1980 askeri darbesi sonrasını izleyen aylar ve yıllar, haki elbiseli bir polis devletinin çoğu özelliklerine haizdi. Bugün ise, böyle bir polis devletinin güçlü reflekslerinin hâlâ canlı olduğunu bir dizi olayda izliyoruz. Vurdulu kırdılı, ölümlü, silahlı olaylarda değil, günlük yaşamın ayrıntısı denebilecek ufak olaylarda bunu daha açık biçimde görebiliyoruz. İşte size ne silah, ne çatışma, ne gözaltı, hapis veya işkence hikâyesi olan, ama dört dörtlük bir polis devleti manzarası.
İspiyon... Temmuz 2006'da, Sinop'ta, "Nükleersiz Yaşam Şenliği" düzenlendi. Şenliği düzenleyen, Nükleer Karşıtı Platform'un (NKP) Sinop ayağıydı. Sinop NKP içinde bazı CHP'li ve İP'liler, şenliğe katılmak için Türkiye'nin farklı üniversitelerinden gelen ve çoğunluğunu Öğrenci Postası gazetesi çevresinin oluşturduğu, sayıları 150 civarında olan gençleri aralarına sokmak istemediler. Bunun nedeni, taşranın kapalılığı mıydı, Sinop'ta kurulması planlanan nükleer santrali hedef alan bu girişimin siyasal avantajlarını kimseyle paylaşmama arzusu muydu, bilmiyoruz. Herhalde bunların bir senteziydi ki, Sinop NKP içinden bazı kişiler, hiçbir suçları ve suç işleme emareleri olmayan bu gençleri güvenlik güçlerine ihbar ettiler. Bundan sonra aldı sazı eline, polis devletinin cevval memurları. Kamu güvenliğini bozma riskinin olmadığı panel, konser ve benzeri etkinliklerden oluşan bir şenlik bahanesiyle, Sinop'un giriş ve çıkışlarında sürekli kimlik kontrolüne kadar varan bir "güvenlik çemberi" oluşturdu jandarma. Akliman bölgesinde kurulması öngörülen gençlik kampını önce yasakladı. Gençlik kampını düzenleyecek kişiye Jandarma İstihbarat'ın birkaç elemanını personel olarak işe almasını önerdiği, organizatör bunu reddedince, JİT'in burada kamp yapılamayacağını ilan ettiği söylendi. Sonra herkesin kimlik bilgileri jandarmaya verilince, NKP'nin katılmadığı ama ispiyonladığı kamp açıldı. Bu arada pazar günü, kamp organizatörleri ve kamptaki gençlerin ihtarlarına rağmen denize giren gençlerden üçü boğuldu. Şenliğin üzerine bu ölümlerin yası düştü. Asayiş açısından Türkiye'nin en sakin yörelerinden biri olan kentte böyle bir muhalif şenlik düzenlenmesi, Sinoplu demokrat kişilerin ifadesiyle, aylardır işsizlikten canı sıkılan emniyet güçlerinin ayranını kabarttı. Belinde kovboyvari tabancasıyla fiyakalı biçimde dolaşan yeni emniyet müdürünün ve artık iç güvenlik düzenimizin önde gelen bir unsuru olan Jandarma İstihbarat'ın çabalarıyla, bir şenlik havasında geçecek olan etkinlikler, her etkinliğin birkaç memur tarafından insanların burnunun dibine kadar sokularak filme alındığı, her adımda kimlik kontrolü yapıldığı, telsiz seslerinin müzik dinletilerini bastırdığı bir polis devleti gösterisine dönüştü. Gençlerin gittikleri her yerde arkalarında polis veya jandarma timleri vardı. Civar köylere gidip köylülere nükleer santral hakkındaki karşı görüşlerini anlatmaya çalışmaları, öğrencilerin güvenlik devleti nezdinde daha da fazla şüpheye mahal olmaları için yeterliydi. Hele bir de bu gençler solcu, sosyalist olduklarını saklamıyorlarsa, onlara proto-terörist muamelesi yapılmaması için bir neden kalmazdı. Bu gençlerin polislerden, jandarmadan çok daha olgun davrandığına Sinoplular şahit oldu. Üzerinde kitap ve broşürlerin olduğu bir masa kurmuş gençlerin yanına yaklaşan polis komiserinin, "Böylelerini Almanya'da kulağından tutup, dışarı atarlar" lafına, Sinoplu bir demokratın verdiği yanıt, "Doğru, 1933 Almanyasında tam dediğin gibi yaparlar"dı. Komiserin 1933 Almanyasında ne olduğunu bildiği ise şüpheliydi. Zincirleme 'ispiyon'... Bütün bunlara rağmen, şenlik herhangi bir çatışma, gözaltına alma, vb. olmadan bitti. Ama polis devletinde iş burada bitmez. Sinop İl Emniyet Müdürlüğü, 28. 7.2006 tarihli bir yazıyla, 29 üniversitenin rektörüne, "şenlikler sırasında kanunsuz yürüyüşlere katılan öğrenciler hakkında Sinop Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda" bulunulduğunu ve Sinop C. Başsavcılığının 2006/1262 no'lu kararıyla bu kişiler hakkında "yasal işlem başlattığı"nı bildirdi. Yazının ekine, ilgili üniversiteye kayıtlı "haklarında yasal işlem başlatılan" öğrencilerin listesini eklemeyi ihmal etmedi. Söz konusu listenin, gençlik kampında kalmak için öğrencilerin Jandarma İstihbarat'a verdikleri, herkesin isminin, kimlik numarasının, kayıtlı olduğu üniversitenin yer aldığı liste olduğunu tahmin edebiliriz. Böylece suç duyurusunun nereden geldiğini de. Hem yasalarda yer almayan hem de fiilen böyle bir durumun olmadığı "kanunsuz yürüyüş" suçunu yaratan zihniyetin amacının tam bir polis devleti zihniyeti olduğunu görebiliyoruz. Bu zihniyetin amacı, bugün nükleer enerjiye yarın başka bir şeye muhalefet edecek genç yurttaşları pıstırmak, onları herhangi bir muhalefet girişimi içinde yer almaktan korkar hale getirmektir. Beyinlerindeki muhalefet hücrelerini kesip atmaktır. Milos Forman'ın 'Guguk Kuşu' filminde beyin ameliyatı yaparak ulaşılan amaca, burada sosyo-psikolojik bir ameliye ile varılmak isteniyor. Bu yeterli olmazsa, arkasından fiziki ameliye gelecek. Bu yazı ellerine geçtiğinde, ne olduğunu tam bilmediği bir "kanunsuz yürüyüşe katılma" suçuyla, hakkında savcılığın yasal işlem başlattığı öğrencilerden kendi üniversitesinde de bulunduğunu öğrenip, kırmızı görmüş boğa gibi eşinmeye başlayacak birkaç rektör maalesef çıkacaktır. Bunlar herhalde listedeki 29 rektörün içinde küçük bir azınlıktır, ama içlerinden birinin bile bu öğrenci veya öğrenciler hakkında üniversite içinde soruşturma başlatması, onu mimlemesi yeteri kadar vahim değil midir? Kanunen herhangi bir suçları olmayan öğrencilerin rektörlere bu biçimde ihbar edilmeleri, katıksız bir polis devleti eylemidir. Bunu taşra sıkıntısı içinde yapılmış bir işgüzarlık olarak yorumlayabilirsiniz. Muhakkak biraz öyledir. Zaten polis devleti, solcu kılıklı bazı NPK üyelerinin ihbarcılığı kadar, böyle bir taşra sıkıntısı ve işgüzarlıktan da beslenir. İcraatlarına karşı muhalefet edilmesine dayanamayan bir iktidar partisi zihniyeti, bu polis devleti reflekslerinin serpilip geliştiği zemini pekiştirir. Polis devletinin panzehiri, sadece haksız tutuklamaları, kötü muamelelerı, işkenceleri veya yargısız infazları değil, yukarıda anlatılan sıradan, günlük pratikleri bıkmadan usanmadan teşhir etmektir. Polis devletine dönüşmüş güvenlik devletinin tasarruflarının olağanlığını bozmak, bunların sıradanlaşmasını engellemektir. Kısacası, "Yahu bizim memleket böyle, bunlar önemsiz şeyler" deyip, örneğin Emniyet Müdürlüğünün böyle bir yazı yollaması karşısında omuz silkmemektir. Çünkü polis devletinin sıradan tasarrufları karşısında susmak, bunları önemsiz addetmek, bir adım sonra gelecek olan çok daha vahim tasarruflara ebelik yapmak demektir.
|