Ümit KARDAŞ Emekli Askeri Hakim Polisin demokratik denetimiPolisin demokratik denetimi ÜMİT KARDAŞ-Emekli Askeri Hakim-Avukat Toplumun rızasını sağlayamayan, korku unsuru olup korku yayan, katılımı ve denetimi reddeden, toplumu huzursuz ve tedirgin kılan güvenlik önlemlerini uygulayan bir güvenlik teşkilatı toplumun huzur ve güvenini sağlayamayacağı gibi, toplumsal dayanışma ve barış içinde yaşamayı engeller ve hatta şiddetin üreyip, genişlemesine neden olur. Uluslararası alanda evrensel değerler ve ilkeler açısından bir ülkenin değerlendirilmesinde en önemli ölçüt polisin uygulamalarıdır. İnsan haklarının, hukukun üstünlüğü ilkesinin, özellikle adil yargılama hakkının ve demokrasinin yaşama geçirilmesi bakımından polis teşkilatları, polislerin niteliği, uygulamaları üzerinde araştırmalar ve yayınlar yapılması ve bu güvenlik kurumunun derinlemesine analiz edilmesi zorunludur. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bu gibi araştırmalar özendirilmekte ve desteklenmektedir. Ülkemizde bu türlü araştırmalar yok denecek kadar azdır. İnsan Hakları İzleme Örgütü`nün (Human Rights Watch) 5 Aralık 2008 tarihinde basın açıklamasıyla birlikte yayınladığı 80 sayfalık rapor ise medyanın, hükümetin, ilgili bakanların, muhalefet partilerinin hiç ilgisini çekmedi. HRW RAPORU NE DİYOR Söz konusu raporda polisin yurttaşlara şiddet uygulamasında bulunduğu ve bu eğilimin hükümetin ihlalcilerden hesap sormamasıyla bağlantılı olduğu belirtilmektedir. Raporda polisin, bazıları ölümle sonuçlanan ateşli silah kullanımı, göstericilere orantısız güç kullanarak müdahale, kimlik kontrolleri sırasında ya da sonrasında uygulanan kötü muamele gibi çeşitli alanlarda sürdürdüğü şiddetle ilgili olaylar ve kanıtlar ortaya konmakta; incelenen 28 ayrı olayda sözü edilen sorunların, yeni olmamasına rağmen, başta değiştirilmiş olan Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu olmak üzere, son dönemde yapılan bazı kanun değişikliklerinin Türkiye`deki polis şiddeti kültürüne katkı sağladığı ve polis reformu çabalarının önünde engel oluşturduğu belirtilmektedir. Raporda ayrıca kanunun `kuvvet ve silah kullanma` ile ilgili maddesinde, uluslararası standartlarda yer alan `ölümcül gücün son çare olarak ve sadece hayat kurtarmak amacıyla kullanılabileceği` şartının bulunmadığı vurgulanmaktadır. Bunun dışında raporda kanuna göre polisin `tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması` halinde suçu önlemek için kişileri durdurabileceğine ilişkin kriter muğlak bulunmakta, kanunda öngörülen bu muğlak kriterin yetkinin keyfi kullanılması riskini taşıdığı saptaması yapılmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü Başkanı Kenneth Roth; `Türkiye, polisin her an silahını çekebileceğine ve şiddet kullanabileceğine dair algısıyla mücadele etmelidir. Görüştüğümüz polis şiddeti mağdurları, bize sık sık polisin kendilerini `dokunulmaz` gördüğünü söylediler. Bu algı ancak kanunları ihlal eden polislerin cezalandırılmasıyla değişebilir` demektedir. POLİSİN MEŞRUİYETİ Polisin, yine raporda bildirilen, kötü muamele ve işkence olayları arasında sokakta, yakalama sırasında, ekip otolarında, kameraların ve tanıkların görüş alanlarının dışında gerçekleşenlerin oranlarının daha yüksek olduğu, ayrıca polisin her an silahını ateşlemeye hazır durumda bulunduğu, dur emrine uymadığını iddia ettiği silahsız kişilere ateş edip öldürdüğü belirtilmektedir. Bireyin ve toplumun güvenliğini sağlama hizmetiyle yükümlü olan polisin suçun önlenmesinden, suç işlendikten sonra kanıtların toplanması ve suçluların yakalanmasına yönelik hizmetlerine, zihinsel modernizasyonundan yönetim anlayışına, halkla ilişkilerinden eğitimine kadar birçok bakımdan irdelenmesi, düzeltilmesi ve yapılandırılması gerekmektedir. Polislik eğer haklı ve doğru kurallar içinde ve toplumsal uzlaşmaya dikkat edilerek yapılıyorsa geçerli ve meşrudur. Ancak polisin meşruiyeti, meşru otoritenin farklı temellerine göre farklı şekiller alabilir. Polisin meşruiyeti toplumsal uzlaşmaya dayanabileceği gibi zor kullanmaya da dayanabilir. (Ahmet Hamdi Aydın, Meşruiyet ve Polis, Türkiye`de Devlet Toplum ve Polis) Polisin meşruiyeti zor kullanmaya dayanıyorsa düzensizlik ve çatışma, sistemin uygunsuz veya zayıf olduğunu gösterir. Kamu düzeninin bozulmasına neden olan sosyal çatışma alanlarından (kimlik, yurttaşlık, mülkiyet gibi) doğan düzensizlik ve güvensizlikleri aşmak siyasi yollarla sağlanacağına, zorla bastırıldığı takdirde bu yaklaşım devletin ve polisin meşruiyetini zayıflatır. Aydın, David Bayley`den polisin meşruiyeti ile ilgili aşağıdaki değerlendirmeyi aktarmaktadır: `Uygulanan fiziksel sınırlandırmalar halk tarafından meşru olarak kabul edildiği zaman polis meşruiyet kazanır. Dolayısıyla, polis meşruiyetini yitirdiği veya toplum tarafından hiçbir şekilde kabul edilmediği zaman belirli sorunlar meydana çıkar. Bu durumlarda bir toplumun kabul edilmez, gayrimeşru ve hatta illegal polisinin olabileceğini söylemek yanlış olmaz.` Bu değerlendirme, başarılı polisliğin, halkın özgürce rıza göstermesi yoluyla mümkün olabileceğini göstermektedir. Kuşkusuz bu `zoraki rıza gösterme` (forced consent) olmamalıdır. POLİS, AMA NASIL Devlet baskıcı bir aygıt olduğundan özgür ve aktif bir rıza gerekir. Ayrıca geleneksel olan polis uygulamalarına hedef olan azınlıkların rıza göstermeleri önemlidir. Polis uygulamalarının rızaya ya da zora dayalı olmasında tarihsel perspektif çok önemlidir. Türkiye`de bu gelenek zor kullanmaya dayalı olduğu halde İngiltere`de gerçek bir uzlaşmaya dayanır. İngiliz geleneği `uzlaşmacı polislik` veya `rızaya dayalı polislik` olarak bir kavramlaştırma yaratmış olup, bu durum polis ile toplum arasındaki ilişkileri geliştirme çabalarına dayanır. İngiltere`de polis örgütü genelde hukukun üstünlüğüne dayanarak kendisini meşrulaştırmaya çalışmıştır. Tam demokratik toplumlarda polis otoritesinin meşruiyet kaynağı `yasal-ussal,` yönetim sistemi `yerinden yönetim` olup sistem uzlaşmaya dayalıdır. Tam demokratik olmayan toplumlarda ise polisin otoritesinin meşruiyet kaynağı geleneksel, yönetim sistemi merkeziyetçi, sistem ise zor kullanmaya dayalıdır. (Aydın, a.g.e) Türkiye`de devletin merkeziyetçi ve otoriter özelliği ve zor kullanmaya dayalı polis uygulaması halkın polis uygulamalarına rıza göstermemesinin ana nedenidir. Polis örgütü zor kullanmaya dayalı ve otoriter bir devletin organıdır. Polisin siyasal kargaşalar ve terör olaylarıyla baş edemediği eleştirisi vardır. Oysa polis halkın desteğini ve rızasını alabilirse ve meşruiyetini hukukun üstünlüğüne dayandırırsa hem demokrasiyi koruyacak hem de kamu düzenini sağlayacaktır. Cumhuriyet yeni kurulan siyasal ve ekonomik düzeni korumak üzere otoriter bir polis örgütü kurmuştur. Polis ve jandarmaya resmi ideolojinin istediği şekilde hareket etme görevi verilmiştir. (Hüseyin Ece; Transition Between the Ottoman Empire and New Turkish Police) Türkiye her ne kadar demokratikleşme yönünde adımlar atsa da polis bu yönde bir gelişme sağlayamamıştır. Aksine Türkiye`de terörle mücadele amacıyla asker tipi anti-terör polis birimleri ve ağır silahlar ve zırhlı araçlarla donatılmış polis birlikleri oluşturulmuş, Terörle Mücadele ve Özel Harekât daireleri kurulmuş, aşırı zor kullanmaya dayalı polislik yönünde adımlar atılmıştır. Türk kamu yönetiminde merkezî yönetim ve yerel yönetim kuruluşları arasındaki ilişki bağlamında düzen idari vesayet denetimi ile sağlanmaktadır. Ayrıca her kamu kuruluşu, kendi içindeki düzenini ast-üst ilişkisine dayanan hiyerarşik denetim ile sağlamaktadır. (Bilal Eryılmaz; Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme) Osmanlı bürokrasisi özellikle son dönemlerde devleti içine düştüğü zor durumdan kurtarmak için önemli roller üstlenmiş, bu durum bürokratik idare geleneğinin doğmasına yol açmıştır. Cumhuriyet bu geleneği tevarüs etmiş, bu miras özellikle kültürel devrimlerin yürütülmesinde önemli bir rol oynamıştır. (Metin Heper; Modernleşme ve Demokrasi) Devlet, toplumdaki dönüşümün bir aracı olarak öngörülürken, bürokrasi devletle özdeşleşmiş, halk da değiştirilmesi gereken öteki olarak görülmeye başlanmıştır. Tanzimat`la başlayıp Cumhuriyet ile devam eden süreçte devleti ve toplumu devlete ve topluma rağmen dönüştürme çabaları asker-sivil bürokrasiyi devleti sahiplenme noktasına götürmüştür. Bürokrasiyle halk arasındaki kopukluk, halkın öteki olarak algılanması, asker başta olmak üzere poliste de belirgin olarak görülmektedir. (Turkut Göksu; Türkiye`de Yönetim Anlayışı ve Polis Davranışı, Türkiye`de Devlet, Toplum ve Polis) `Toplumu dönüştürme projesi,` bir anlamda `toplumu adam etme` projesidir. Polis de toplumu `adam edilmesi gerekenler` olarak görmektedir. Kamu yönetiminin polisin davranışlarını etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak polis davranışı üzerinde bunun yanı sıra daha birçok faktör belirleyici olmaktadır. Kamu yönetiminin katı bir üniter devlet anlayışına dayanması, merkeziyetçi bir örgütlenme, idari yargı gibi yargılama sistemine sahip olma, `geleneksel` ve `hukuki-rasyonel` özelliklerini birarada bulundurma, gizlilik esasına göre örgütlenme, sosyal köken itibariyle orta sınıfa ait olma, sert davranma gereğine inanma gibi... (Göksu, a.g.e) Örneğin merkeziyetçi yönetim, polisin amirlerine dolayısıyla devlete karşı sorumlu olması sonucunu doğurmaktadır. Oysa asıl olan polisin güvenlik hizmeti sunduğu halka karşı sorumlu olmasıdır. Yerel yönetimler, halkın polisin göreve gelmesinde ve denetlenmesinde rolü olacak şekilde güçlendirilmelidir. Anglo-Sakson geleneğine sahip ABD, İngiltere gibi ülkelerdeki halkın polisin üst düzey yöneticilerini seçmesi uygulaması önemli bir örnektir. İÇ GÜVENLİĞİN DEMOKRATİK DENETİMİ `Bekçileri kim bekleyecek?` sorusu ilk kez Milat`tan 150 yıl sonra yaşamış şair Juvenal tarafından sorulmuştur. İktidarın bozucu, gücün yozlaştırıcı etkisi tarihsel olarak yaşanan bir gerçektir. Bu nedenle asker ve polis gibi silahlı kuvvetlerin sahip oldukları gücün denetlenmemesi durumunda bu gücün siyasi alanı ve tüm toplumu etkilemeye uzanacağı açıktır. Önemi ve rolü ne olursa olsun hiçbir hizmet alanı sivil demokratik denetim dışında tutulamaz. Polis teşkilatının da, askerî bir güç olmasına rağmen polislik görevi yapan jandarma ve sahil güvenlik teşkilatlarının da sivil siyasi denetim altında olmaları hukuka dayalı demokrasinin gereğidir. Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği`nde (APEY) belirtildiği gibi iç güvenlik hizmetleri sivil hizmet alanında yer almaktadırlar. Tarihten gelen nedenlerle bu sivil hizmetin önemli bir bölümünün militer bir kurum tarafından yerine getirilmekte olması bu hizmeti askerî görev durumuna getirmez. Aksine militer yapının sivilleştirilmesi gerekir. Türkiye`de militer bir güç olan jandarma teşkilatının APEY`de belirtilen kriterlere göre görev yapması ve bu kriterlere uyması mümkün değildir. İÇ GÜVENLİKTE İLKELER NE OLMALI APEY 5. 1`e göre `İç güvenlik görevleri bir hizmettir.` 12. maddeye göre `Polis, hukukun toplumda hâkim olması için gelişen ve halka hizmet sunan bir meslek grubu ve halkın saygısını kazanmak amacı olan bir kurum olarak yapılandırılmalıdır.` 13. maddeye göre `Sivil toplumda polis teşkilatı, görevlerini yerine getirirken sivil yetkililerin sorumluluğu altında çalışmalıdır.` APEY 5. 2` ye göre, `İç Güvenlik Sektörü (polis-jandarma), sivil toplumun katılım ve denetimine açık olmalıdır.` 18. maddeye göre `Polis teşkilatı, polis-halk ilişkilerini geliştirecek, diğer kurum ve mahalli topluluklarla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve halkı temsil eden diğer kurumlarla etkili işbirliği kuracak ve geliştirecek şekilde organize edilmelidir.` APEY 5. 3`e göre `İç Güvenlik Sektörü`nün eğitimi demokratik değerler içermeli ve topluma açık olmalıdır.` 26. maddeye göre, `Çağdaş demokrasinin temel değerleri, hukuk devleti ve insan haklarının korunması prensiplerine dayanan polis eğitimi, polisin amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik bir program uygulamalıdır.` 27. maddeye göre `Polis eğitimi olabildiğince halka açık olmalıdır.` APEY 5. 4`e göre `İç Güvenlik Sektörü hesap verebilir olmalıdır.` 58. maddeye göre `Polis devlete, yurttaşa ve onların temsilcilerine karşı sorumlu olmalıdır.` 59. maddeye göre `Devletin polis üzerindeki denetimi yasama, yürütme, yargı güçleri arasında bölüştürülmelidir.` Bu kriterlerin polis teşkilatına uygulanmasının direnişlerle karşılaşacağı açık olup, çok önemli zihniyet modernizasyonu gerektirmektedir. Hele askerî bir güç olan jandarma teşkilatının bu kriterlere uyabileceği hiç düşünülemez. Bu nedenle Belçika`nın yaptığı gibi jandarma teşkilatının Kara Kuvvetleri Komutanlığı`na katılarak, boşalacak görev alanının polise devredilmesi gerekir. Bir ikinci seçenek ise jandarma teşkilatının askerî yapının dışına çıkartılarak, `kır polisi` adı altında şeffaf ve denetime açık bir kolluk gücüne dönüştürülmesidir. ZİHNİYET DEĞİŞMELİ İç güvenlik sektörünün fiziksel modernizasyonu yanında zihinsel modernizasyona tabi tutulmaması durumunda hizmetin kalitesinde olumlu bir değişme olmayacaktır. Bu nedenle kurum içi şeffaflaşma ve hesap verilebilir olma hususları çok önemlidir. Türkiye`de öncelikle asker, jandarma ve sahil güvenlik gibi kolluk görevi yapan askerî güçlerin polislik hizmet alanından çıkartılması ve bundan sonra tek bir polis teşkilatının hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı, toplumun rızası ve uzlaşma bağlamında hareket eden bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Ayrıca yerel idarelere polislik hizmeti sunma yetkisi verilmelidir. Polis teşkilatı ulusal ve yerel düzeyde sivil katılım ve denetime açık bir yapılanmaya kavuşturulmalıdır. İç güvenlikteki tek başlılık sağlandıktan sonra polis mensuplarının eğitiminde sivil ve demokratik değerler öncelik almalıdır. Polisin mesleki sosyalleşme sonucu yabancılaştığı toplumla ilişkilerini ve sosyalleşme olanaklarını arttırıcı tedbirler alınmalıdır. Polisin görev yaptığı ve yaşadığı yerlerin bu yönde yapılandırılması sağlanmalıdır. Tüm dış ve iç güvenlik güçlerinin işlevleri huzur ve güvenin kaynağı olmaktır. Bunu sağlayacak hizmetlerin kalitesi ve niteliği sadece hizmet veren kurumlarca belirlenemez. Bu hizmetlerin toplumun beklenti ve ihtiyaçları dikkate alınarak, toplumun katılım ve eleştirisine açık bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Toplumun rızasını sağlayamayan, korku unsuru olup korku yayan, katılımı ve denetimi reddeden, toplumu huzursuz ve tedirgin kılan güvenlik önlemlerini uygulayan bir güvenlik teşkilatı toplumun huzur ve güvenini sağlayamayacağı gibi, toplumsal dayanışma ve barış içinde yaşamayı engeller ve hatta şiddetin üreyip, genişlemesine neden olur. İnsan hak ve özgürlüklerinin kullanılmasında güvence olması gereken polisin demokratik toplum düzeninin sürdürülmesine ve hukukun üstünlüğüne dayalı uygulamalarla barışın sağlanmasına katkıda bulunması önemlidir. Bunun için de bireylerin ve toplumun, polisin ürettiği tüm hizmetlere katılması ve bu hizmetleri etkilemesi, denetlemesi ve yönlendirmesi gerekmektedir. * Emekli Askerî Hâkim-Avukat / umitkardas@gmail.com |
5357 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |