Baran Tursun davası yargıtaydaTursun davası Avukatlarından Aysun Koç: "Hukuka aykırı karar verilmiştir" 'Dur' ihtarına uymadığı iddiasıyla, polisin açtığı ateş sonucunda yaşamını yitiren Baran Tursun'un ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle yargılanan polis memuru Oral Emre Atar'ın 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılması kararı, Tursun ailesi tarafından Yargıtay'a taşındı. Tursun ailesi avukatlarından Aysun Koç, AİHM içtihatları ve uluslararası sözleşmelerle de örtüşmeyen yerel mahkeme kararının Yargıtay'dan döneceğini umduklarını söyledi.
25 Kasım 2007'de 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Baran Tursun'u kasten öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan polis memuru Oral Emre Atar'a verilen 2 yıl 1 aylık cezayı az bulan Tursun ailesi avukatları, davayı Yargıtay'a taşıdı. Delilleri kararttıkları gerekçesiyle yargılanan 10 polis memuruna ilişkin verilen beraat kararı ile Oral Emre Atar hakkında verilen mahkumiyet kararının suçun vasıflandırılmasında ve delillerin takdirinde hataya düşüldüğü gerekçesiyle bozulmasının istendiği temyiz başvurusunda, incelemenin duruşmalı olarak yapılması da talep edildi. Konuyla ilgili görüştüğümüz Tursun ailesi avukatlarından Aysun Koç, yerel mahkemenin sanığın yasayla verilen yetkiyi kullandığını, bu kapsamda suç niteliğindeki eyleminin hukuka uygun olduğu, ancak yetkisini kullanırken sınırı aşmış olması nedeniyle taksirle işlenebilen nitelikteki öldürme suçundan mahkumiyet kararı verdiğini hatırlatarak, mahkemenin suçun vasıflandırılmasında ve delillerin takdirinde hataya düştüğünü söyledi.
'Mahkeme manevi unsurlara göre karar verdi' Yerel mahkemenin PVSK 4/A ve 16. maddelerinde düzenlenen durdurma ve silah kullanma yetkisinin somut olayda gerçekleştiğine dair tespitinin yerinde olmadığını ifade eden Koç, mahkemenin olayın oluş ve öldürme biçimini sanık anlatımlarıyla çeliştiğini kabul etmesine karşın, suçun manevi unsurlarından biri olan kastın gerçekleşmediği sonucuna varmasının dikkat çekici olduğunu dile getirdi. Koç, mahkemenin suçun oluşunda kast olup olmadığını somut deliller ışığında yapması gerektiğine dikkat çekerek, 'Ancak burada mahkeme somut delilleri dikkate almamıştır. Somut deliller dikkate alındığında, ki bunu mahkemede kabul etmiştir, polis memuru Oral Emre Atar aracı durdurma amacıyla lastiklere doğru değil hedef gözeterek ateş açmış ve kurşun herhangi bir yerden sekerek değil doğrusal bir yol izleyerek Baran Tursun'a isabet etmiştir. Somut durum budur. Kastın varlığı bu somut durum üzerinden tartışılabilir' dedi.
'Olayda silah kullanma koşulları oluşmamıştır'
Yerel mahkemenin maktulün kendisini durdurmak isteyen ekiplerden kaçtığını ve bu sırada tehlikeli araç kullanma suçu işlediğini ve başka türlü durdurma olanağının kalmadığının anlaşılması üzerine sanığın maktulün kullandığı aracın arkasında yere paralel olarak ateş ettiğini kabulle hüküm kurduğuna dikkat çeken Koç, polise silah kullanma yetkisi veren PVSK'nın 16. maddesinin ilgili kısımlarında belirtilen koşulların oluşmadığını, Baran Tursun'a ne yakalanmak maksadıyla ölçülü bir şekilde, ne de meşru savunma amacıyla ateş açıldığını kaydetti. Koç, sanığın yakalama amacıyla değil öldürmek amacıyla hareket ettiğini, olayda maktul tarafından işlenen bir suç ve suç üstü durumunun bulunmadığını vurgulayarak, sanığın olası kast ile suç işlediğinin kabul edilmesi gerektiğini dile getirdi.
'Sanık savunmaları çelişkili ve uydurulmuş ifadelerdir'
Sanığın savcılık ifadesinde maktulün kaçması nedeniyle, sorgu hakimliğindeki ifadesinde maktulün durmamış olması nedeniyle büyük bir olaya karışmış olabileceği düşüncesiyle ateş açtığını söylerken, savcılık ve sorgu hakimliği önündeki beyanlarında ise kendisini yere atarken silahın istem dışı ateş aldığını söylediğini belirten Koç, sanığın yaptığı savunmaların çelişkilerle dolu olduğunu ifade etti. Koç, 25 Aralık 2007'de mahkemeye sunulan dilekçede sanığın ateş açma nedeninin ise kendini koruma düşüncesi olduğunun iddia edildiğini dile getirerek, sanığın bu ifadelerinin ceza almamak için uydurulmuş argümanlardan ibaret olduğuna dikkat çekti.
'Hukuka aykırı karar verilmiştir'
Koç, TCK 21/1 maddesinin ilgili fıkrasında 'ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur' denildiğini belirterek, bu maddede olası kastla veya kastla işlenebilen suçlar ayrımına gidilmediğini, olası kast varsa kastın da var olduğunun kabul edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Mahkeme kararında tüm bunların sanık lehine değerlendirildiğini ifade eden Koç, bu nedenle kararın hukuka aykırı bir karar olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve bu nedenle Yargıtay'da yapılacak incelemenin ardından bozulacağını umduklarını dile getirdi.
'Yerel mahkemenin kararı AİHM içtihatlarına da aykırı'
AİHS'NİN 2. maddesiyle yaşam hakkının güvence altına alındığını ve bu güvencenin sözleşmeye taraf devletlere nefatif ve pozitif sorumluluklar getirdiğini hatırlatan Koç, öldürmemek devletlerin nefatif sorumlulukları kapsamındayken, bu hakların ihlalini önleyecek yasal ve idari düzenlemeler yapmak, hakları ihlal edilenlerin zararlarını tazmin etmek, hak ihlalinden sorumlu olanların adli ve idari anlamda cezalandırılmasını sağlamanın ise devletlerin pozitif sorumluluk alanlarında olduğunu belirtti. Yerel mahkeme kararının sanık Oral Emre Atar'a verdiği 2 yıl 1 ay hapis cezasının caydırıcılıktan uzak olması ve yaşam hakkı ihlali ile orantılı olmaması bakımından AİHS'nin 2. maddesine aykırılık teşkil ettiğini kaydeden Koç, yerel mahkemenin durmayan kişinin öldürülmesini hukuka uygun olarak nitelendiren ve silah kullanma yetkisinin kendi doğasındaki sınırlarını göz ardı eden geniş yorumunun Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları ile örtüşmediğini ifade etti.
'Karar nasıl savunulacak merak konusu'
Koç, yerel mahkemenin gerekçeli kararına dayanak oluşturmak bakımından örnek verdiği AİHM'in İngiltere-Kelly davası kararının da gerekçeli kararda belirtildiği gibi olmadığına işaret ederek, IRA militanlarının bombalı saldırı hazırlığı içerisinde olduğu ihbarına dayanarak yapılan operasyonda yaşanan ölümler nedeniyle İngiltere'nin olayın oluş biçimini ispatlayamadığı için bu davada mahkum edildiğini söyledi. Baran Tursun olayında böyle bir durumun da söz konusu olmadığını ve iki olayın kıyaslanmasının mümkün olmadığını vurgulayan Koç, 'Kolluğun öldürme ve işkence niteliğindeki eylemlerinin soruşturulmasına dair, bağımsız, tarafsız, derhal ve etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün ihlal edildiği, olay yerinden boş kovanların bizzat silah kullanan polislerce toplandığı, aracın yeterli ve tarafsız birimlerce incelenmeden çekiciye teslim edildiği, yazılı kanıtlara göre savcıya olayın 3,5 saat sonra haber verildiği, olay gecesi savcılıkça hiçbir işlem yapılmadığı, araca sonradan gömlek parçası konarak yargının 'kurşun yerden sekmişti' senaryosu ile yanıltılmaya çalışıldığı ve pek çok soruşturma ihlalinin bulunduğu davada Türkiye'nin AİHM önünde yaşam hakkını ihlal etmediğini nasıl ispatlayacağı merak konusudur. Ve yerel mahkemenin atıf yaptığı Kelly-İngiltere kararına bakıldığında bu imkansız görülmektedir' diye konuştu.
'Kovuşturma tamamlanmadan beraat kararı verildi'
Delilleri kararttıkları gerekçesiyle yargılanan polis memurlarına verilen beraat kararını da ciddi bir hukuk hatası olarak değerlendiren Koç, sanık polis memurlarından Veysel Aydın, Salih Tokucu, Aytekin Altunışık, Tayfun Kazıcı'nın kamu görevlisinin suçunu bildirmeme ve suç delillerini yok etme veya değiştirme suçları ile, Bahadır Aksoy, Hasan Taşan, Murat Masat, Kenan Duman, Hacı İsa Onur ve Aycan Basdur'un ise suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçlarından beraatlarına ilişkin kararın da bozulmasını talep ettiklerini söyledi. Yerel mahkemenin sanık polislerin beyanlarını doğru kabul ederek, hükmü bu beyanlar üzerine kurduğuna dikkat çeken Koç, şunları söyledi: 'Oysa savunma dilekçemizde bu polis memurlarının verdiği ifadelerin her aşamada çeliştiğini ortaya koymuştuk. Bir ifadesinde kimin vurduğunu görmemesine rağmen sonraki ifadesinde vuran kişiyi ve bulunduğu pozisyonu görür olmuştur. İfadelerinin tüm ayrıntıları çelişki taşımaktadır. Sanıkların gerçek dışı ve her aşamada farklılık arz eden ifadelere dayanarak hüküm verilemeyeceği sayısız Yargıtay kararında vurgulanmıştır. Diğer yandan dosyada ifadesi olan tüm polisler için yalan tanıklık yapmak suçundan şikayet verilmiş ve henüz bu yönlü kovuşturma sonuçlanmamış iken bu ifadelerin hükme esas alınması ciddi bir hukuk hatasıdır'.
Baran Tursun olayı
25 Kasım 2007'de polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle açılan ateş sonucu ağır yaralanan Baran Tursun, kaldırıldığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 5 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 30 Kasım'da yaşamını yitirmişti. Olayın ardından başlatılan soruşturma kapsamında Tursun'un ölümüne sebebiyet verdiği gerekçesiyle gözaltına alınan polis memuru Oral Emre Atar, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Atar, ilk duruşmada serbest bırakılırken, tanık olarak dinlenen 10 polis memuru hakkında da delilleri kararttıkları gerekçesiyle dava açılmış ve iki dava birleştirilmişti. Mahkeme süresince gerek iddia makamının tutumundan, gerekse de tanık polislerin ve sanık Atar'ı aklamaya yönelik beyanlarından dolayı hemen her duruşma olaylı geçerken, kamuoyunun yakından takip ettiği davanın sonucunda mahkeme heyeti Oral Emre Atar'ın taksirle adam öldürmekten 2 yıl 1 ay hapisle cezalandırılmasına, delilleri kararttıkları gerekçesiyle yargılanan 10 polis memurunun ise beraatına karar verdi. Karar hem ailenin, hem de demokratik kamuoyunun tepkisine neden olmuştu.
Tursun ailesi de sanık sandalyesine oturtuldu
Dava süresince tepkilerini açıkça ifade etmekten çekinmeyen baba Mehmet Tursun, anne Berrin Tursun ve kardeşi Şelale Tursun ile bazı insan hakları savunucuları da sanık sandalyesine oturmak zorunda kaldı. Haklarında 301. maddeden açılmak istenen dava dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in 'Acılı bir babayı anlayabiliyorum' sözleriyle engellenmesine karşın, savcılık bu kez hakaret ve yargı yapanı etkilemeye çalışmak suçlamalarıyla suç duyurusunda bulundu. Dava halen Karşıyaka Ağrı Ceza Mahkemesi'nde görülmeye devam ederken, baba Mehmet Tursun, Baran Tursun Davası İzleme Komisyonu ile yılmadan mücadelesine devam ediyor.
Polis şiddetine karşı mücadelenin sembolü haline geldi
Bir taraftan hukuki mücadelesine devam eden Tursun ailesi, bir taraftan da 2009 yılı Şubat ayında kurdukları Baran Tursunlar Uluslararası Silahsızlanma, Polis Şiddetiyle Mücadele, Yaşam Hakkı, Özgürlük, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Vakfı (BARANSAV) ile polis şiddetine maruz kalan mağdurları tek bir çatı altında toplamayı hedefliyor. PVSK'ya karşı yürütülen mücadelenin sembol ismi haline gelen Tursun ailesi, MAZLUM DER tarafından 2008 Bireysel Hak Arama Ödülü'ne, SODEV tarafından da 2008 yılı İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü'ne layık görülmüştü.
Mustafa AYDIN
DİHA
|