Baran Tursun İnsani Dayanışma Vakfı'nın polis mağdurları ile yürüttüğü mücadele sayesinde mevcut PVSK değişebilir. Vakfın kazanımlarını konuştuğumuz Mehmet Tursun ilk kez Gazete 9 Eylül okuyucuları için çok özel bilgileri paylaştı
Henüz 20 yaşındayken polis terörü ile İzmir'de hayatını kaybeden Baran Tursun'un davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) sürüyor. Baran Tursun'un davasının sonuçlanması, suçluların cezalandırılması ve en önemlisi benzer devlet terörü ile başka Baran'ların hayatını kaybetmemesi için çalışan Tursun ailesinin reisi Mehmet Tursun; bu davanın sadece Baran'ı değil, Baran Tursun İnsani Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (BARANSAV) çatısı altında savunulan, siyasi veya toplumsal ayaklanmalarda suç niteliği oluşturan eylemlerde bulunmadığı halde yaşamını kaybetmiş herkesi kapsadığını söyledi.
AİHM'DE BİR İLK
Satır aralarında Türkiye'nin, Baran Tursun Vakfı'nı yalancı ölüm listesi yayınlamak ile suçladığını okuduğumuz dava hakkında açıklama yaparak söze başlayan Mehmet Tursun; “Dava esnasında yayınladığımız ve savunduğumuz ölümler ile ilgili Adalet Bakanlığı tarafımıza tekzip gönderdi. Bu tekzipte '127 ölümlü olayın içerisinde 4 tanesi mükerrer, 2 tanesi de polis tarafından öldürülmemiştir' deniyordu. Baktık, inceledik... Hakikaten de öyle. Ancak biz davaya başladığımızda hazırladığımız 127 kişilik ölüm listesi, tekzip bizim elimize ulaşıncaya kadar 135 kişiye ulaşmıştı” şeklinde konuştu.
BARANSAV'ın 4500 sayfalık savunma metnine karşılık Adalet Bakanlığı ilk etapta mahkemeye karşı savunma vermeyi reddetti. Bununla da kalmayıp, davanın bireysel olmadığı gerekçesi ile AİHM'nin de davayı reddetmesi gerektiğini aynı zamanda davanın Türkiye'deki yargı sistemini sorgulamaya yönelik olduğunu savunmuştu. AİHM'nin bu talebi reddetmesi ile Adalet Bakanlığı savunma yapmak zorunda kalmıştı. Bu savunmanın verilmesi ile birlikte Baran'ın davası AİHM'deki ilk bireysel olmayan dava oldu.
SELLEKTÖR 'DUR İHTARI' OLDU
Baran Tursun davasının AİHM boyutunu anlatan baba Tursun, Türkiye'nin AİHM'ye gönderdiği savunma raporun bütün iddiaları kabul eder nitelikte olduğunu belirterek; “Bizim Türkiye'de başvurmadığımız makam kalmadı. Davalar ne durumda?, polisler ne durumda?, hangi polis ne kadar ceza aldı? Şeklinde pek çok soru yönelttik. Türkiye'nin yetkili makamları bizlere cevap vermedi. Bizlere cevap vermediği gibi hemen hemen hiçbir sivil toplum kutuluşuna da cevap vermiyor. Yuvarlak laflar, politik kelimler ile sorular geçiştiriliyor. Bir şeye cevap verilmeyince mahkeme kararıyla cevabı alınır. Biz, Baran Tursun Vakfı olarak düşündük; nasıl olsa AİHM'de davanmız var. Şimdi AİHM aracılığıyla aynı sotuları yeniden soralım dedik. Burada Türkiye dediğim AİHM tutanaklarında 'Savunmacı: Devlet' olarak geçiyor, devletten muhatap ise Adalet Bakanlığı. Biz Türkiye'ye bu soruları yöneltirken sandık ki, o yuvarlak ve şablon cevaplar, polisin sivil vatandaşı nedensizce öldürmesini savunan o cevaplardan gelecek verecekler. Mahkeme sorudu; Baran Tursun Vakfı'nın sunduğu rapor doğru mu?, Doğru ise hangi davada, hangi polis, ne kadar ceza aldı? Sonuçları nedir?, Görevden ihrac edildiler mi?... AİHM; 'Burada ayrıca bazı kuşkularımız da oluştu' dedi. Her ne kadar vakıf 2007 yılından itibaren failin polis olduğu ölüm olaylarını bildirmiş olsa da, Türkiye'den 2005 yılından başlayarak bir rapor hazırlaması istendi. Türkiye'de 2005 yılından 2013 yılına kadar bütün polis olaylarını tek tek, ayrıntıları ile birlikte mahkemeye sundu. Bu rapor sunulunca bizim bütün tezlerimiz doğrulanmış oldu. Tezlerimiz nedir, birincisi cezasızlık var. Biz bunu her yerde anlattık, Türkiye'deki makamlara anlatamadık. 2005 yılından bu yana olaylar, ölümler olmuş geliyoruz 2013 yılına, hepsi cezasızlar. İkinci ve en önemli amacımız; doğum günü kutlamasından dönen oğlumuza 'dur ihtarı' yapılmadığını anlatabilmekti. Dur ihtarı olarak nitelendirilen şey 250 metre uzaklıktaki bir sellektördür. Eğer Birleşmiş Milletler Avrupa Konseyi ve AİHM, Türkiye mahkemeleri gibi 250 metre uzaklıktaki bir sellektörü dur ihtarı olarak algılıyorsa, evet kabul ederiz. Ama biz ısrarla oğlumuza dur ihtarı yapılmadı dedik. Oğlumuz suçsuz günahsız, sicili tertemiz, polisten kaçacak hiçbir gerekçesi olmayan bir işadamı. Bunu Türkiye mahkemelerine anlatamadık. Anlatamayınca Birleşmiş Milletler (BM) devreye girdi. BM, 'Baran Tursun seyir halinde, aracı ile yoluna devam ederken polisin ölümcül ateşi sonucu öldürülmüştür' dedi. Türkiye buna karşı bir savunma yaptı, bizim sellektör dediğimize o savunmada araç farlarını açıp kapatma olarak yer verdi. Türkiye AİHM'de yaptığı bu savunma ile aslında bizim iddialarımızı kabul etti” dedi
16. MADDE ÖLÜM SAÇIYOR
BARANSAV'ın Avrupa'ya taşığı davanın konusu sadece Baran Tursun değil, vakıf aynı zamanda failin polis olduğu diğer olayları da mahkemeye taşımış durumda. Mevcut Polis Vazife ve Selayetleri Kanunu'nun (PVSK) adeta ölüm saçtığını anlatan Mehmet Tursun; “145 ölümlü olayın tamamında mağdurların hiçbiri polise karşı en ufak bir şiddet girişiminde bulunmamıştır. Bunların tamamında 'PVSK'nın 16 maddesi C bendi kapsamında, polis görevini yapmıştır' deniliyor. Evet doğrudur. Polis, PVSK kapsamında vatandaşı öldürüyor. Bugünkü PVSK ile polise silah kullanma yetkisi doğduğunu, silah kullanma yetkisinin ikaz niteliği taşımayıp, insan öldürme ile sonuçlanacak olayları meydana getirdiğini söyledik. Basit bir kimlik sorma işleminde dahi, kimliğin ibraz edilmemesi durumunda ölümlerin meydana gelmesi çok vahimdir ve Türkiye yaptığı savunma ile bu vahim durumu teyid etmiştir” şeklinde konuştu.
Mücadeleleri süresince birçok yanlışı gündeme getiren ve Türkiye'de polis cinayetleri hakkında kamu oyu oluşması için yoğun çalışmalar yapan Tursun PVSK'daki büyük çıkmazı; “PVSK'nın 16. maddesinin C bendi kapsamında polisin 'öngörüsü' söz konusu. Bu durum dünyanın hiçbir yerinde, Papua Yeni Gine'nin Hutu Kabilesi'nde bile söz konusu olamaz. Mahkemeler öngörü ile idam kararı verebilir mi? Parlamento bir kanunu öngörü ile mi tartışır? Mutlu olan polis ile mutsuz olanın, kredi kartı borçları altında inim inim inleyen polis ile eşi ile kavga edenin öngörüsü birbiriyle aynı mı? Polis öngörü ile müdahalede bulunamaz. Polisin öngörüsü ile gözaltına alınabilir, mahkemeye davet edilebilir, karakola getirilebilir... Öngörü bununla sınırlıdır ve diğer ülkelerde de böyle. Kişi suçlu ise cezası ancak mahkeme tarafından verilebilir” şeklinde ifade etti.
MEĞER TERÖR AFGANİSTAN'DAYMIŞ
Adalet Bakanlığı'nın, AİHM'de verdiği savunmanın çocuklarının anısına saygısızlık olduğunu söyleyen Mehmet Tursun, mehkemede 'terör' hassasiyetinin gerekçe gösterildiği savunma trajedisini şu sözlerle dile getirdi; “Türkiye AİHM'ye yaptığı bütün savunmayı polislerin olaylar sonrası Türkiye'de yargılanırken yaptıkları savunmalara dayandırıyor. Burada nasıl bir savunma yapıldıysa AİHM'de de aynı savunma kullanılıyor. Burada çok ilginç bir nokta var. Baran'ın kamu hukukunu ilgilendiren bir eylemi (başkasının arabasına çarpmak, herhangi bir nedenle kamu malına zarar vermek gibi...) oldu mu? Polise karşı, fiili bir eylemi oldu mu? (polise taş atmak, molotof atmak gibi...) diye soruldu. Türkiye verdiği cevapta bunların hiçbirinin olmadığını söylüyor. Ne olduğunu da şöyle açıklıyor; 'Afganistan'da terör olayları had safaya çıkınca oradaki bazı teröristler Türkiye'ye giriş yaptılar. Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra da bunların jiplerle gezdikleri duyumu alınmıştır' diyor. Baran jiple dur ihtarına uymadığı için Afgan bir terörist olma süphesi nasıl olur da söz konusu olabilir?, Bu istihbaratı kim sağlamıştır?, Türkiye'ye giriş yapan bu teröristlerin sınırdan geçtikten sonra hangi illere dağıldığı nereden bilinmektedir?. Böyle bir öngörü nasıl olabilir? Bu savunma hem ülkemizi gülünç duruma düşürmüştür hem de çocuklarımızın anısına çok büyük bir saygısızlıktır.”
BAŞBAKANLIK MAĞDURLARI AĞIRLAYACAK
BARANSAV Kurucu Başkanı ve Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun'un, ilk olarak Gazete 9 Eylül okuyucuları ile paylaştığı bilgiler arasında, polis mağduru ailelerin Başbakanlık'ta bir görüşmede bulunacakları bilgisi de yer aldı. Başbakanlık'ta mevcut PVSK'nın masum insanların yaşamlarını yitirmesine sebebiyet verdiğini anlatacaklarını dile getiren Tursun; “Hazırladığımız yeni bir PVSK vardı. Başbakanlık'a gittiğimiz zaman 'kanun budur' diyeceğiz. Bu kanun mecliste kabul edildiği taktirde, Baran Tursun ve başkaları artık ölmeyecek” Görüşmenin ne zaman gerçekleşeceğini sorduğumuz Tursun, görüşme için çalışmaların devam ettiğini kaydetti.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TARAFSIZ .....
PVSK'nın 16. maddesi ne diyor?
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın (c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Sayfalardaki mücadele: POLİS DUR!BARANSAV adına failin polis olduğu cinayetler hakkında yürütülen mücadele, AİHM'nin karar duruşmasının ardından baba Mehmet Tursun ve ailesi tarafından kitaplaştırılacak. Kitap çalışmasını ilk kez Gazete 9 Eylül ile paylaşan Mehmet Tursun; “Kitabımızın ismi Polis Dur! Olacak. Buradaki dur birçok anlamı ifade ediyor. Birincisi oğlum Baran Tursun 'dur' ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürüldü ve Baran gibi pek çok örnek söz konusu. İkincisi; 'Polis dur, cinayet işlemek senin tasarrufun değil' demek için bu ismi düşündük. Ayrıca bu Türkiye'de ilk defa çok gizli belgeler yani yasal olarak gizli değil de devletin kamuoyu ile paylaşmak istemediği, belgeler ile desteklenen bir kitap olacak.” Kitap için ayrıca mecliste kabul edilen son PVSK'yı hazırlayan, oy veren ve bunu savunan üç eski milletvekilinden de görüş alındı.
Haber: Cemre GÜMRÜKÇÜ
Fotoğraf: Aydın ÇETİNKAYA