Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'nun (FIDH) 38. Kongresi kapsamında düzenlenen Siyasal Dönüşümler ve İnsan Hakları: Deneyimler ve Olası Sorunlar Forumu'nun kapanışını FIDH Başkanı Souhayr Belhassen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı yaptı.
“Deneyimlerimiz bize göstermiştir ki demokrasi şeffaf seçimler düzenlemekle bitmiyor. Özgür bir şekilde seçilmiş olan çoğunluklar, halklarını baskıya ve hatta faşizme kadar taşıyabilmişlerdir.
“Sayın Cumhurbaşkanı, siz de biliyorsuuz ki FİDH Türkiye'deki insan hakları için ciddi kaygı duymaktadır. Gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin tutuklu olduğunu biliyoruz ve kayglıyız. Bunlardan biri de cezaevinde bulunan İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi BaşkanıMuharrem Erbey. Biz 38. kongremizi Erbey ve onun gibi keyfi olarak tutuklanmış olanlara adıyoruz.
“Sayın Cumhurbaşkanı Pınar Selek vakası da ifade özgürlüğü açısından çok öenmli bir davadır. Bazıları adalet ile barışı karşı karşıya getirmeye çalışabilir ama geçiş dönemlerinde dileğimiz uluslarara adaletin barışa katkıda bulunmasıdır. FIDH olarak ülkenizde geçiş sürecini yakından takip ediyoruz ve hükümetizinle PKK arasında ateşkes yapılmasından memnunuz.
“Biz burada Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başkanı ve Savcısı'yla birlikteydik. Umarız Türkiye de Roma Statüsü'nü kabul edecek ve UCM'nin yetkisini kabul eden 123. imzacı ülke olacak.
“Sayın başkan büyük ülkeniz hem bölgesel hem dünya açısından çok önemli bir aktördür. Son olarak burada tüm dünyanın sivil toplumunun gözleri önünde başlayan bu diyalogun somut eylemlere dönüşeceğini Türkiye tecrübesinin bir örnek haline gelmesini ümit ediyoruz.”
“1991 ile 2002 yılları arasında Avrupa Konsey Parlamenter Meclisi üyesiydim. Siyasete ilk girdiğim o dönemde kesin kanaat getirdim ki, insan hakları, bir ülkenin, milletin 'onur meselesi'dir. Vicdan sahibi hiçbir siyasetçi ve devlet adamı, ülkesinde yaygın insan hakları ihlalleri yaşanırken, gerek yurt içinde, gerek yurt dışında başı dik gezemez.
“Bu tecrübeler ve kanaatim ışığında kuruluşuna öncülük ettiğim siyasi hareketi oluştururken, insan hakları, demokrasi ve diğer evrensel haklar bakımından en çağdaş ve en yüksek standartları kendimize düstur ve hedef edindik. 2002 yılında seçimleri kazanıp başbakan olduğumda hazırladığımız hükümet programı, Türkiye'yi köklü demokratik reformlarla, bahsettiğim standartlara ulaştırmak için kararlı ve etkili adımları içeriyordu.
“Memnuniyetle ifade edebilirim ki söz konusu temel vizyon çerçevesinde son 10 yılda Türkiye, demokratik standartların yükseltilmesi konusunda çok büyük mesafe katetmiştir. Bu süreçte pek çok tabuyu arkamızda bıraktık.
“Yeri geldiğinde ben de basın ve ifade özgürlüğü ile uzun tutukluluk süreleri hakkında eleştiri ve temennilerimi kamuoyuyla paylaşıyorum. Uygulamadaki bazı sıkıntı ve yasalarımızdaki noksanlıklara rağmen Türkiye'nin demokratik inkişafı yönünde geçmişle kıyaslanamayacak kadar dev adımların atıldığını teslim etmek lazımdır. Bu, hem hakkaniyet bakımından önemlidir hem de daha ileri reformların cesaretlendirilmesi açısından gereklidir.
“Esasen hükümetimiz de reform sürecine kararlılıkla devam etmektedir. Malumunuz olduğu üzere, Türkiye, Kürt meselesini çözmek, şiddet ve terörü sona erdirmek için bugünlerde cesur adımlar atmaktadır. Geçmişte bize büyük acılar yaşatan bu meseleyi çözmek için yürütülen çabaları samimiyetle desteklemek ve yapılanları takdirle karşılamak gerekir. İnancım odur ki, sağduyu ve kararlılıkla yürütülen çalışmalar neticesinde Türkiye bu meseleyi de çözmeyi başaracaktır.”
“İnsan hakları ihlallerinden devletler sorumludur ve biz insan hakları savunucları devletlere karşı, onları denetlemek adına çalışırız. Bütün devletlerin biraraya gelerek söz vermelerine rağmen, insan hakları savunucularını koruyacaklarına dair sözleşmeler imzalamalarına rağmen bu sözler tutulmuyor.
“Türkiye'de çok güzel bir insan hakları ortamı yaratıldığını izledik az önce, gerçekten de öyle miydi acaba? Daha 24 gün önce bugün burada yürüdüğümüz sokaklarda insanlar gaza bulanmış, 16 yaşındaki çocukların kafaları biber gazlarıyla kırılıyordı. Az önce yanımızda oturan İstanbul Valisi de o çocuğa terörist demişti.
“İnsan hakları savunculuğu devletin ne zaman ne kadar doğruyu söylediğini fark edebilmek anlamına gelir. Türkiye işçi ölümlerinin olduğu, kentsel dönüşüm adı altında komşularımızın defedildiği ülkedir.
“Evet barışı konuşuyoruz ama bu sosyal hareketin yürüyüşü, Kürtlerin önlemez mücadelesinin sonucudur ve Hiçkimsenin lütfu değildir.”